Ağustos dolunayında
Evimin,
ailemin, yuvamın ne olduğuyla ilgili yeni bakış açılarına kalbimi açıyorum.
Ben olmadan
biz olamayacağımı tüm hücrelerime idraki için emrediyorum. Ve doğan güneşin,
gecenin üzerine açılan günün, yasımı neşeye çevireceğine inanıyorum.
İnançlarımın
egodan değil, kalpten geldiğini biliyorum.
İnandığım
şeylerin gerçekleşmesi için hareket ediyorum. Ve bir rutin içerisinde irademle
birlikte ben de genişliyor ve gelişiyorum.
Sahip
olduğum aile için rabbe şükrediyorum. Bana her zaman iyi hissettirip
hissettirmediklerini düşünmektense, her bir aile üyemin varlığını
onurlandırıyorum. Hepimizin içinde bilinçli veya bilinçsiz şekilde genişletmek
istediği sevgiyi beyaz uçan bir kuş olarak hayal ediyorum ve o kuşa el atıp onu
yakalamak fikrini hiç olmadığı bir yerden yakalıyor, duruyor, fark ediyorum.
Derin bir nefes alıyorum. Nefes beni şimdiye ışınlıyor.
Beyaz kuş,
kanatlarını kullanarak uçarken ona hiç dokunamayacağımı bilerek, onun
sınırlarını aşmayacağıma söz vererek, onu kalbimden selam ve sevgileyerek
izliyorum.
İzledikçe o
kuş oluyorum. Ona dokunmak veya onunla bir şey yapmak fikrinden özgürleştiğimde
o olduğumu fark ediyorum.
Ben
sevgiyim.
Ben beyaz
kanatlı kuşun uçuşuyum
Rüzgarım
Nefesim
Doğa anayım
Sevincin ta
kendisiyim.
Düzenim
değişebilir, düzeni kendi içimde kurduğumda değişenin yalnızca an olduğunu fark
ediyorum. Bir dağ gibi, belki bir hiç gibi..
Şimdi varım.
Ve kendi varlığımı kucaklıyorum.